21 Ocak’ta Mustafa KOÇ’un vefat yıldönümü için ailesi, çevresindeki arkadaşları, çalışanları, onunla temas kurmuş kişiler tarafından hazırlanmış beni gözyaşlarına boğan bir video izledim. Geçen sene vefat ettiğini duyduğumda da çok etkilenmiştim hatta hiç görmediğim, tanımadığım biri için neden bu kadar üzüldüğümü sormuştum kendime…
Cenazesinde farklı görüşlerden, dinlerden, camialardan, statülerden, yaş gruplarından, cinsiyetlerden, kitlelerden kişilerin de benimle aynı duygular içinde olduğunu gördüm ve bu kadar çeşitlilikte insanı etkilemeyi NASIL başardı acaba diye düşünmeye başladım…
MUSTAFA…
Mustafa’nın kelime anlamına baktığımda “temizlenmiş, güzide, özgün, seçilmiş” terimlerini gördüm.
Temizlenmiş; kendisini aşağı çeken duygulardan, bahanelerden, iç kavgalarından arınmış, sade, samimi, alçakgönüllü, hoşgörülü, yardımlaşmasını bilen, bütüne fayda sağlamaya hazır, önyargısız, yargılamayan,
Güzide, özgün; kendi tarzı ve vizyonu olan, hayata meydan okuyan,
Seçilmiş; farklı yaşam tarzlarından insanlar tarafından fikirleri benimsenmiş, lider olarak görülmüş, kişileri harekete geçirmiş… Bunlar Mustafa Koç’un da vasıflarıydı.
Bütünsel bir yaşam koçunun değerleri nasıl olmalı?
- Önce çok yönlü olarak kendi gelişimini sağlamış ve tüm kişiliklerinle, kimliklerinle bir bütün olmalısın. Asla kendini ve başkalarını yargılamamalısın.
- Bir hayalin, bakış açın olmalı. Körleşmemiş olmalısın. Geçmişten ders alıp ileriye odaklanmalısın. Gözlerinden ışık saçmalı.
- İleride odaklandığın hedef, kitlelere yarar sağlamalı ve harekete geçirmeli.
Mustafa ve Koçluk nasılda birbirini tamamlamış ve MUSTAFA KOÇ’ u oluşturmuş.
AKIL VİCDAN CESARET….
Toplulukları etkileyebilmek için akıl, vicdan ve cesaret gerekir. Eğer aklımızı kullanmazsak rotamızı nasıl ileriye odaklayabiliriz ki? Vicdanımızı kaybedip içimizdeki çocuğu anlamazsak, sevmezsek, kendimize küstürürsek, görmezden gelirsek nasıl hayal edebiliriz ki? Hayallerimiz uğruna hayata meydan okuyacak, yaptığımız işin hakkını verecek cesareti nasıl bulabiliriz ki? Hayallerimize aşkla tutku ile bağlanmazsak nasıl yolda kalabiliriz ki? Tüm bunları yapamazsak attığımız adımlara başkalarını nasıl ortak edebiliriz ki ??
Tamda bu sorular kafamda dönerken, gözümün önüne mavi gözleri ile çocuksu muzip gülüşü ile O geldi. Ve sanki şöyle fısıldadı bana.
-“ İçindeki çocuk benliği canlı tutmayı başarır , onu ne kadar besler ne kadar konuşturursan o kadar inanılmaz, keyifli fikirler ortaya çıkar . Yetişkin benliğimize de sadece bunları gerçekleştirecek yolu çizmek ve bu yolda yürüyebileceğimiz çözümleri bulmak kalır. Hevesin hep devam eder ta ki sonucunu görünceye kadar. “ Hayalleri sonuçlandırmak için önce harekete geçmek gerekir.
HAREKETE GEÇMEDİĞİN SÜRECE HERŞEY ÖNEMİNİ YİTİRİR…
Bırak artık içsel kavgalarını, bahanelerini, bırak artık “acaba” larını, “keşke” lerini, korkularını, kaygılarını, hoşgörüsüzlüklerini, yetersizliklerini…Sadece içindeki çocuğa dön, onu sev ve harekete geçir. Gerisi göreceksin kendimizin bile önünde engel olamayacağı hale dönüşecek. Mustafa Koç’un bir konuşmasında söylediği cümle beni çok etkilemişti.
Karamsar rüzgardan şikayet eder, iyimser değişmesini bekler, gerçekçi yelkenlerini ona göre ayarlar.
Artık gemimizi suya indirip yelkenlerimizi ayarlama zamanı… Bunu bana hatırlattığın için teşekkür ederim tüm koç vasıflarını özümsemiş koçluğu soyadı ile perçinlemiş özgün insan..
Ruhun şad, yolun ışık olsun Mustafa KOÇ